29 Nisan 2007 Pazar

Milyon Yürüdük

Sabah çıktığımız yolculukta, öğlen vakti o büyüleyici meydana vardık. Yoldaşlarımızla; laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin yılmaz bekçileriyle; içimizdeki aydınlarla buluştuk. Bir tılsım vardı, anlatılamazdı.
Şarkılar, türküler, sloganlar… Tayip baksana, kaç kişiyiz saysana?

Toplumların demokrasiye katılımını sadece seçimden seçime oy kullanmak sanan gerici zihniyete, modern demokrasi araçlarından biriyle en güzel cevabı verdik. Sadece Türkiye’nin değil, belki de Avrupa’nın en büyük dayanışma örneğini gösterdik.

TSK’nin gece yarısı muhtırası ile ilgili daha sonra bir yazı yazacağım elbette. Ona değinmiyorum. Ama sadece şu kadarını söylemeliyim: TSK’nin bütün rahatsızlıklarını aynen paylaştık. Laik cumhuriyeti aşındırmak isteyenlere, gençliğin gücünü gösterdik. 10 yılda, 15 milyon yaratılan her yaşta gencin gücünü!

Peki neye karşı çıktık, Genelkurmay’ın verdiği somut örnekler dışında?
“Laikliği değiştirmek istiyoruz” diyenlere, “Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır” diyenlere, “Laikliğin tanımını yenide yapalım” diyenlere, milletin efendisine “Ananı da al git lan” diyenlere…

Çağlayan’dan Meidiyeköy’e, Dolapdere’ye, Beşiktaş’a, Taksim’e dayanan yolları doldurduk. Şimdi herkes yine sayı muhabbeti yapacak. Ben matematik sayı vermeyeceğim. Diyeceğim ki: Anlayana mesaj verecek kadardık!
Umarım birileri almaları gereken mesajı almıştır.

Çarşamba günü son gelişmelerle ilgili fikir yazımı yazacağım. Ama genel olarak belirtmek gerekirse:
Yarın tank sesleriyle uyanabiliriz.
Anayasa Mahkemesi hukuki değil, siyasi bir karar verecek.
TSK, milletin bağrından çıkan en güzel güçtür.

22 Nisan 2007 Pazar

21. Yüzyıl ve Kemalist Ulus Anlayışımız

Hrant Dink cinayeti gibiydi yine haber alışım. Annem “Bak Malatya’da böyle böyle olmuş” dedi. Çok önemsemedim, maillerimi okumaya devam ettim. Ancak işin rengi Ana Haber Bülteni’nde değişti. Meğerse olay tahmin ettiğimin ötesindeymiş…

Kısaca özetlemek gerekirse: 4 adet kendini milliyetçi sanan insanımsı varlık, misyoner olduğu iddia edilen ve İncil basım işiyle uğraşan 3 Hıristiyan vatandaşı (2’si devşirme) öldürüyor. Fakat bundan önce ellerini bağlayarak ve onlarca bıçak darbesi vurarak sorguluyorlar. Malatya’daki Hıristiyanların listesini istiyorlar en başta.

Liste verilse ne olacak? Büyük ihtimalle bu çocuklar cinayetlerine yenilerini ekleyecek.

Tam bu noktada, son zamanlarda güncelliğini biraz kaybetse de, Sayın Bülent Arınç’ın cumhurbaşkanlığı için “dindarlık” kriteri koymasıyla akıllarımıza yeniden düşen din ve ulus ilişkisinden yola çıkmak istiyorum.

Bir ülke üzerinde yaşayan insanları bir arada tutan şey nedir? Doktrinde bunları 2’ye ayırıyoruz: Objektif unsurlar, subjektif unsurlar.

Objektif unsurlar, kişiden kişiye değişmeden ve yorum kapalı olarak kağıt üzerinde sağlamasını yapabileceğimiz unsurlardır. Örneğin ortak ırk, ortak din, ortak aile vb…

Subjektif unsurlar ise göreceli ve fakat insan iradesine dayanan ve bu sebeple sosyal sözleşme anlayışının bir parçası olan unsurlardır. Örneğin ortak ideoloji, ortak çıkarlar, birlikte yaşama arzusu vb…

Kemalizm’in ulus ve milliyetçilik tanımı ile oluşturulan (ki çokça deforme edilse de üniter yapı gibi temel değerler bakidir) Anayasa da subjektif ulus değerleri üzerine kurulmuş bir devlet tanımı yapmıştır. Mustafa Kemal’in bilhassa Fransız Devrimi’nden gelen etkilenmelerinin, analiz yeteneğinin ve ileri görüşlüğünün bundaki payı yadsınamaz.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bir arada tutan değer, “birlikte yaşama arzusu”dur. Üstelik bu değer, Kemalist veya Anayasal bir dönüşüm veya zorlama yahut sonradan form kazandırma ile saptanmamıştır. Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda ve daha nice badirede Türk ulusu etnik köken, ortak ırk, ortak din gibi düşüncelerden öte, “vatan” kavramı üzerinde birleşmiş, bu yöndeki arzusunu yan yana yatan Gaziantepli Cıvan, Bursalı Mehmet ve İstanbullu Dimitris’in şehit mezarları ile tescillemiştir.

Bugün geldiğimiz noktada ise, Atatürk milliyetçiliğinin, hümanizmden gelen kökleri ve insan sevgisinden doğan vatan sevgisi ile oluşan ulus değerlerini gençlerimize aktaramamış olmanın sıkıntısını yaşıyoruz.

Ben, bu topraklar üzerinde insanları kümeleyerek o kümeler arasında bir paylaşım, bir münasebet, bir etiketleme yapılmasını ancak ve ancak bunu yapanların terle uyanacakları bir kabus olarak görüyorum. Bizim için esas olan, bu vatanda yaşayan her bir kişinin kümelenmeden, tek tek paylaştığı, var olduğu, birey olduğu bir paylaşım ve yaşama arzusu olmalıdır.

Kendisinden olmayanı düşman gören yurttaşlar yetiştiren toplumlar ancak kendilerine zarar verirler.

Bu noktada, objektif bir ulus değeri olan ortak din üzerine gidilerek “Benim dinimden olmayan bizden değildir, vatansever değildir” anlayışı gütmek maalesef ki göz ardı edilen eğitim sistemimizden ve yanlış öğretilen Kemalizm’den doğar.

“Laiklik nedir?” diye sorulduğu zaman hepimiz “Din ve devlet işlerinin ayrılması” derdik. Çünkü bize böyle öğrettiler. Oysa ki Türkiye laisizmi 4 ayaklı bir sistemdir ve bunların biri de vatandaşlık hukukunun din ile olan ayrımını kapsar. Birçok Ermeni tanıdığımız var bu vatan için canını verebilecek. Şu Çılgın Türkler’de hangimiz okumadık Yunanlılardan bize silah kaçırılmasına yardım eden yabancıları ve hatta Rumları?

Milli İstihbarat Teşkilatı Müşteşarı, Başbakan’ı da çiğneyerek halkına bir uyarıda bulundu: Ulus devletler tehlike altındadır! İşte, başta da belirttiğim Atatürk’ün ileri görüşlülüğü bu noktada karşımıza açıkça çıkmaktadır. Objektif ulus değerleri, nesnel ve somut olmaları itibariyle ayrışmaya ve koparılmaya, ötekileştirilmeye müsaittir. Yüzyıllardır dayatılan ve 20. yüzyılda Balkanlarda, 21. yüzyılda BOP ile Ortadoğu’da ve Türkiye’de yapılmak istenen bölme politikası da objektif ulus değerlerindeki farklılığın ön plana çıkarılması ve böylece bu objektif değerleri taşıyan kümelerin ayrıştırılması esasına dayanmaktadır.

Örneğin Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşlarımız ortak köken unsuru ile; Irak’ta Şiiler, Suniler ve Kürtler ortak ırk unsuru ile parçalama çabaları sürmektedir. Ve nitekim Balkanlarda ortak din unsuru yüzünden yüz binlerce insan ölmüş, bu parçalama planı başarıya ulaştırılmıştır.

Şimdi karşı karşıya kaldığımız tehlike, birçok açıdan farklılaşmaya müsait olan ve bu sebeple Atatürk tarafından subjektif değerlere yaslanan ülkemin parçalanma çabasından ibarettir.

Çok yakında Sunni – Alevi çatışması gibi yapay ayrılıklar da korkarım ki bizi beklemektedir.

Peki çözüm nedir? Çözüm 3 başlık altında toplanabilir:

1- Kemalist ulusalcılığa ve milliyetçiliğe sahip çıkarak, bunların dejenerasyonunu önlemek

2- Bütün vatandaşları ayrım gözetmeksizin aynı görmek, yabancılamamak

3- Türk-İslam sentezi gibi ideolojilerden uzak durarak ve çok kültürlülük stratejisini izleyerek subjektif ulus değerlerini pekiştirmek

Bu vatan için, ama sırf bu “vatan” için canını verenler, sizi bir yerlerden izliyor. Malatya’daki olaylar bir daha yaşanmasın diye bu vatanı emanet alan siz gençlere güvenmek istiyor.

Saygılarımla…


Yazımda detaylı anlatamadığım, açıklayamadığım noktalar çokça oldu. Bu yazının açıklamalarından bile 4-5 yazı çıkabilir aslında. Kusuruma bakmayınız, benden şimdilik bu kadar olsun.

8 Nisan 2007 Pazar

Benim Gündemim Sınav

Değerli okuyucularım,
Malumunuz olduğu üzere İstanbul Üniversitesi Bahar Yaryılı Ara Sınav Dönemi geldi çattı. Bendeniz de naçizane Hukuk Fakültesi'nde okuyan bir öğrenci olarak gündemime bu konuyu aldım.
Yarın başlayacak olan sınavlar dolayısı ile bir süre kapalı olacağız.
Zira benim okulum her sene ihtiyacın 8-10 katı öğrenciyi, okulda yer olmadığı hâlde "arkayı beşleyin" ve "hele bir mezun olun da ne iş olsa yaparsınız" mantığıyla kabul ettiği için; hocalarımız bıraktıkları öğrenci sayısının çokluğuna göre kişisel tatmin duydukları için; bütün sınavlarımız anlayamadığım bir sistemle 80 üzerinden değerlendirileceği için; üstelik bütün bunlar olurken hayatınızda vakit ayırmanız gereke şeyler de umarsızca akıp gideceği için bir süre yazamazsam beni mazur görün.
Hoş, yazıma gelen az sayıda yorumdan da anlaşıldığı üzere gençliğimiz, başta blogger camiası olmak üzere siyasete ve gündeme ilgisiz. Eksikliğim çok da hissedilmez herhalde.
Ama lütfen geri dönüşümü bekleyin. Sizin için gündem yazısı yerine puding yiyen blogger fotoğrafları, "En Komik Anlar" adlı sakarlık videoları, Youtube'dan bir klip ve bir arkadaşımın nişanlısının doğum günündeki hatıralarımı koyacağım. Hatta birkaç tane de açık seçik manken fotoğrafı ekleyeceğim. Eğer çok isterseniz biraz daha ileri gidip, herkesin 25-30 kişiye forward ettiği alıntı maillere de yer veririm blogumda. Maksat gönlünüz olsun, ilginiz çekilsin. Klasik televizyoncu mantığı: Halk bunu istiyor.
Tabi ayrıca herkese "İyi haftalar dilerim" , "Ay ne şirin blog bu böyle" , "Çok haklısın" , "Bu yazıda kendimden çok şey buldum" gibi yorumlar yazmam lazım ki okuyucu sayım artsın, gençlerin ilgisi siyasete çekilsin.
Haftasonu eklerini, gazeteden daha çok okuyan sizler:
Tehlikenin farkında mısınız?
Bence değilsiniz.
Saygılarımla...

4 Nisan 2007 Çarşamba

Şirazeye Giren ve Çıkanlar

Başbakanımız ne dedi: Bu iş şirazesinden çıkmıştır.
Neden söyledi bunu? Cumhurbaşkanlığı adaylığına dair polemiklerden, yapılan protestolardan, konuşulanlardan. Peki bu durumun sorumlusu kim? Adaylığını hâlâ muamma olarak götürmeyi taktik belirleyen Başbakan. Kısacası: hem ev sahibi hem hırsız durumları.
YÖK'ün cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili toplanacak ve görüş bildirecek olmasına da kızdı sayın başbakan ve dedi ki "Üniversiteler ilim üretir".
O kadar basit değil sayın başcumhur! Demokrasi, sizin zamanınızın, 6. yüzyılın İslam Devleti demokrasisi değil artık.
Bütün toplumu ilgilendiren ve uzlaşı temeline dayanan bu konuda, başta sivil toplum örgütleri olmak üzere herkes fikrini ortaya koymak zorundadır. Bu, bir görevdir. Hele ki üniversiteler gibi aydın yetiştirmekle görevli ve siyaseti doğru yönlendirecek vatandaşların yuvası olan kurumlar için bu, kaçınılmazdır. Bugünün dünyasında üniversiteler, ülke geleceğinden soyutlanamaz, soyutlanmamalıdır.
1930 sonrası devrimlerin hangisinde üniversite desteği yoktur? O kadar geriye gitmeye de gerek yok, 1965-68 Avrupasını, 68 ve sonrasındaki milli bağımsızlık savaşçısı üniversitelileri unutmaya kimin hakkı var? Hatta ve hatta daha geçen sene Fransa'daki öğrenci eylemlerini ve bu öğrenci eylemlernin devlet yönetimine olan etkisini kim görmezden gelebilir?
Demokrasi kavramı değişiyor sayın Başbakan.
Demokrasi çoğunluğun diktatörlüğü değil, azınlığın iktidarıdır. Artık demokrasinin, halkın seçimden seçime sandığa giderek temsilcilerini seçmekten ibaret olduğunu savunan görüş erimiş, bitmiş, açık dünya görüşü ve medeni gelişim dişlilerinin arasında ezilmiştir.
"Her okulu bir İmam Hatip yapacağız" diyen de siz değil miydiniz zaten? Anlatın bakalım bu üniversiteler siyaset yapmak yerine ne ilmi yapacaklar?
Şirazesinden çıkan cumhurbaşkanlığı seçimi değil; demokrasiyi işletenlerin demokrasi tanımıdır...

1 Nisan 2007 Pazar

Şimdi Sinema Zamanı

Haftanın zayıf gündemi içinde kendisine daha yukarılarda yer bulmasını beklediğimiz; ama gündem heyecanlısı medyamızın yine abuk subuk yarattığı gündemler yüzünden yeterince öne çıkamayan bir konumuz var: 26. İstanbul Film Festivali başladı.
Bu sene ilk kez festival, bir Türk yönetmenin, Ferzan Özpetek'in "Bir Ömür Yetmez" filmiyle açıldı. Bence bundan sonra her sene de Türk yönetmenlerle açılmalı. Çok mu milliyetçi oldum? Hayır! Türk sinemasının her zaman için samimiyeti, anlatımı, senaryosu ve tekniği ile Avrupalı rakiplerinden daha iyi olduğunu düşünüyorum. Eksiğimiz, tanıtım. Peki bundan daha güzel tanıtım fırsatı mı olur?
Yalnız, benin bu söylemlerime aldanıp da "Bir Ömür Yetmez"i öz ve öz Türk filmi sanmayasınız. Tam tersine, bir İtalyan filmi.
Türk unsur yönetmen, Özpetek'i daha önce Karşı Pencere ile tanımıştık. Alışılmışın dışında anlatımı, kurgusu ve içimizde bir yerlere dokunmak bir yana, sarsan senaryosu ile gönlümüze taht kurdu.
Filmde "pasta" önemli bir yer tutuyordu. Hangimiz şaşkınlıkla karışık bir gurur duymadık yaşlı amca pastaları dizince? Bir Ömür Yetmez için de Özpetek "Hayatu bir pasta gibi düşünürsek, ben güzel bir dilimi anlattım bu filmde" diyor.
Bu sefer lafı fazla uzatıp kafanızı şişirmeyeceğim.
Haftaiçi günler ve ayrıca Türk Filmleri 2,50 YTL, benden söylemesi.
Fiyat bilgisi için : http://www.iksv.org/film/film.asp?cid=137
Festival programı için : http://www.iksv.org/film/cizelge2007.asp