Hrant Dink cinayeti gibiydi yine haber alışım. Annem “Bak Malatya’da böyle böyle olmuş” dedi. Çok önemsemedim, maillerimi okumaya devam ettim. Ancak işin rengi Ana Haber Bülteni’nde değişti. Meğerse olay tahmin ettiğimin ötesindeymiş…
Kısaca özetlemek gerekirse: 4 adet kendini milliyetçi sanan insanımsı varlık, misyoner olduğu iddia edilen ve İncil basım işiyle uğraşan 3 Hıristiyan vatandaşı (2’si devşirme) öldürüyor. Fakat bundan önce ellerini bağlayarak ve onlarca bıçak darbesi vurarak sorguluyorlar. Malatya’daki Hıristiyanların listesini istiyorlar en başta.
Liste verilse ne olacak? Büyük ihtimalle bu çocuklar cinayetlerine yenilerini ekleyecek.
Tam bu noktada, son zamanlarda güncelliğini biraz kaybetse de, Sayın Bülent Arınç’ın cumhurbaşkanlığı için “dindarlık” kriteri koymasıyla akıllarımıza yeniden düşen din ve ulus ilişkisinden yola çıkmak istiyorum.
Bir ülke üzerinde yaşayan insanları bir arada tutan şey nedir? Doktrinde bunları 2’ye ayırıyoruz: Objektif unsurlar, subjektif unsurlar.
Objektif unsurlar, kişiden kişiye değişmeden ve yorum kapalı olarak kağıt üzerinde sağlamasını yapabileceğimiz unsurlardır. Örneğin ortak ırk, ortak din, ortak aile vb…
Subjektif unsurlar ise göreceli ve fakat insan iradesine dayanan ve bu sebeple sosyal sözleşme anlayışının bir parçası olan unsurlardır. Örneğin ortak ideoloji, ortak çıkarlar, birlikte yaşama arzusu vb…
Kemalizm’in ulus ve milliyetçilik tanımı ile oluşturulan (ki çokça deforme edilse de üniter yapı gibi temel değerler bakidir) Anayasa da subjektif ulus değerleri üzerine kurulmuş bir devlet tanımı yapmıştır. Mustafa Kemal’in bilhassa Fransız Devrimi’nden gelen etkilenmelerinin, analiz yeteneğinin ve ileri görüşlüğünün bundaki payı yadsınamaz.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bir arada tutan değer, “birlikte yaşama arzusu”dur. Üstelik bu değer, Kemalist veya Anayasal bir dönüşüm veya zorlama yahut sonradan form kazandırma ile saptanmamıştır. Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda ve daha nice badirede Türk ulusu etnik köken, ortak ırk, ortak din gibi düşüncelerden öte, “vatan” kavramı üzerinde birleşmiş, bu yöndeki arzusunu yan yana yatan Gaziantepli Cıvan, Bursalı Mehmet ve İstanbullu Dimitris’in şehit mezarları ile tescillemiştir.
Bugün geldiğimiz noktada ise, Atatürk milliyetçiliğinin, hümanizmden gelen kökleri ve insan sevgisinden doğan vatan sevgisi ile oluşan ulus değerlerini gençlerimize aktaramamış olmanın sıkıntısını yaşıyoruz.
Ben, bu topraklar üzerinde insanları kümeleyerek o kümeler arasında bir paylaşım, bir münasebet, bir etiketleme yapılmasını ancak ve ancak bunu yapanların terle uyanacakları bir kabus olarak görüyorum. Bizim için esas olan, bu vatanda yaşayan her bir kişinin kümelenmeden, tek tek paylaştığı, var olduğu, birey olduğu bir paylaşım ve yaşama arzusu olmalıdır.
Kendisinden olmayanı düşman gören yurttaşlar yetiştiren toplumlar ancak kendilerine zarar verirler.
Bu noktada, objektif bir ulus değeri olan ortak din üzerine gidilerek “Benim dinimden olmayan bizden değildir, vatansever değildir” anlayışı gütmek maalesef ki göz ardı edilen eğitim sistemimizden ve yanlış öğretilen Kemalizm’den doğar.
“Laiklik nedir?” diye sorulduğu zaman hepimiz “Din ve devlet işlerinin ayrılması” derdik. Çünkü bize böyle öğrettiler. Oysa ki Türkiye laisizmi 4 ayaklı bir sistemdir ve bunların biri de vatandaşlık hukukunun din ile olan ayrımını kapsar. Birçok Ermeni tanıdığımız var bu vatan için canını verebilecek. Şu Çılgın Türkler’de hangimiz okumadık Yunanlılardan bize silah kaçırılmasına yardım eden yabancıları ve hatta Rumları?
Milli İstihbarat Teşkilatı Müşteşarı, Başbakan’ı da çiğneyerek halkına bir uyarıda bulundu: Ulus devletler tehlike altındadır! İşte, başta da belirttiğim Atatürk’ün ileri görüşlülüğü bu noktada karşımıza açıkça çıkmaktadır. Objektif ulus değerleri, nesnel ve somut olmaları itibariyle ayrışmaya ve koparılmaya, ötekileştirilmeye müsaittir. Yüzyıllardır dayatılan ve 20. yüzyılda Balkanlarda, 21. yüzyılda BOP ile Ortadoğu’da ve Türkiye’de yapılmak istenen bölme politikası da objektif ulus değerlerindeki farklılığın ön plana çıkarılması ve böylece bu objektif değerleri taşıyan kümelerin ayrıştırılması esasına dayanmaktadır.
Örneğin Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşlarımız ortak köken unsuru ile; Irak’ta Şiiler, Suniler ve Kürtler ortak ırk unsuru ile parçalama çabaları sürmektedir. Ve nitekim Balkanlarda ortak din unsuru yüzünden yüz binlerce insan ölmüş, bu parçalama planı başarıya ulaştırılmıştır.
Şimdi karşı karşıya kaldığımız tehlike, birçok açıdan farklılaşmaya müsait olan ve bu sebeple Atatürk tarafından subjektif değerlere yaslanan ülkemin parçalanma çabasından ibarettir.
Çok yakında Sunni – Alevi çatışması gibi yapay ayrılıklar da korkarım ki bizi beklemektedir.
Peki çözüm nedir? Çözüm 3 başlık altında toplanabilir:
1- Kemalist ulusalcılığa ve milliyetçiliğe sahip çıkarak, bunların dejenerasyonunu önlemek
2- Bütün vatandaşları ayrım gözetmeksizin aynı görmek, yabancılamamak
3- Türk-İslam sentezi gibi ideolojilerden uzak durarak ve çok kültürlülük stratejisini izleyerek subjektif ulus değerlerini pekiştirmek
Bu vatan için, ama sırf bu “vatan” için canını verenler, sizi bir yerlerden izliyor. Malatya’daki olaylar bir daha yaşanmasın diye bu vatanı emanet alan siz gençlere güvenmek istiyor.
Saygılarımla…
Yazımda detaylı anlatamadığım, açıklayamadığım noktalar çokça oldu. Bu yazının açıklamalarından bile 4-5 yazı çıkabilir aslında. Kusuruma bakmayınız, benden şimdilik bu kadar olsun.