22 Nisan 2007 Pazar

21. Yüzyıl ve Kemalist Ulus Anlayışımız

Hrant Dink cinayeti gibiydi yine haber alışım. Annem “Bak Malatya’da böyle böyle olmuş” dedi. Çok önemsemedim, maillerimi okumaya devam ettim. Ancak işin rengi Ana Haber Bülteni’nde değişti. Meğerse olay tahmin ettiğimin ötesindeymiş…

Kısaca özetlemek gerekirse: 4 adet kendini milliyetçi sanan insanımsı varlık, misyoner olduğu iddia edilen ve İncil basım işiyle uğraşan 3 Hıristiyan vatandaşı (2’si devşirme) öldürüyor. Fakat bundan önce ellerini bağlayarak ve onlarca bıçak darbesi vurarak sorguluyorlar. Malatya’daki Hıristiyanların listesini istiyorlar en başta.

Liste verilse ne olacak? Büyük ihtimalle bu çocuklar cinayetlerine yenilerini ekleyecek.

Tam bu noktada, son zamanlarda güncelliğini biraz kaybetse de, Sayın Bülent Arınç’ın cumhurbaşkanlığı için “dindarlık” kriteri koymasıyla akıllarımıza yeniden düşen din ve ulus ilişkisinden yola çıkmak istiyorum.

Bir ülke üzerinde yaşayan insanları bir arada tutan şey nedir? Doktrinde bunları 2’ye ayırıyoruz: Objektif unsurlar, subjektif unsurlar.

Objektif unsurlar, kişiden kişiye değişmeden ve yorum kapalı olarak kağıt üzerinde sağlamasını yapabileceğimiz unsurlardır. Örneğin ortak ırk, ortak din, ortak aile vb…

Subjektif unsurlar ise göreceli ve fakat insan iradesine dayanan ve bu sebeple sosyal sözleşme anlayışının bir parçası olan unsurlardır. Örneğin ortak ideoloji, ortak çıkarlar, birlikte yaşama arzusu vb…

Kemalizm’in ulus ve milliyetçilik tanımı ile oluşturulan (ki çokça deforme edilse de üniter yapı gibi temel değerler bakidir) Anayasa da subjektif ulus değerleri üzerine kurulmuş bir devlet tanımı yapmıştır. Mustafa Kemal’in bilhassa Fransız Devrimi’nden gelen etkilenmelerinin, analiz yeteneğinin ve ileri görüşlüğünün bundaki payı yadsınamaz.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bir arada tutan değer, “birlikte yaşama arzusu”dur. Üstelik bu değer, Kemalist veya Anayasal bir dönüşüm veya zorlama yahut sonradan form kazandırma ile saptanmamıştır. Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda ve daha nice badirede Türk ulusu etnik köken, ortak ırk, ortak din gibi düşüncelerden öte, “vatan” kavramı üzerinde birleşmiş, bu yöndeki arzusunu yan yana yatan Gaziantepli Cıvan, Bursalı Mehmet ve İstanbullu Dimitris’in şehit mezarları ile tescillemiştir.

Bugün geldiğimiz noktada ise, Atatürk milliyetçiliğinin, hümanizmden gelen kökleri ve insan sevgisinden doğan vatan sevgisi ile oluşan ulus değerlerini gençlerimize aktaramamış olmanın sıkıntısını yaşıyoruz.

Ben, bu topraklar üzerinde insanları kümeleyerek o kümeler arasında bir paylaşım, bir münasebet, bir etiketleme yapılmasını ancak ve ancak bunu yapanların terle uyanacakları bir kabus olarak görüyorum. Bizim için esas olan, bu vatanda yaşayan her bir kişinin kümelenmeden, tek tek paylaştığı, var olduğu, birey olduğu bir paylaşım ve yaşama arzusu olmalıdır.

Kendisinden olmayanı düşman gören yurttaşlar yetiştiren toplumlar ancak kendilerine zarar verirler.

Bu noktada, objektif bir ulus değeri olan ortak din üzerine gidilerek “Benim dinimden olmayan bizden değildir, vatansever değildir” anlayışı gütmek maalesef ki göz ardı edilen eğitim sistemimizden ve yanlış öğretilen Kemalizm’den doğar.

“Laiklik nedir?” diye sorulduğu zaman hepimiz “Din ve devlet işlerinin ayrılması” derdik. Çünkü bize böyle öğrettiler. Oysa ki Türkiye laisizmi 4 ayaklı bir sistemdir ve bunların biri de vatandaşlık hukukunun din ile olan ayrımını kapsar. Birçok Ermeni tanıdığımız var bu vatan için canını verebilecek. Şu Çılgın Türkler’de hangimiz okumadık Yunanlılardan bize silah kaçırılmasına yardım eden yabancıları ve hatta Rumları?

Milli İstihbarat Teşkilatı Müşteşarı, Başbakan’ı da çiğneyerek halkına bir uyarıda bulundu: Ulus devletler tehlike altındadır! İşte, başta da belirttiğim Atatürk’ün ileri görüşlülüğü bu noktada karşımıza açıkça çıkmaktadır. Objektif ulus değerleri, nesnel ve somut olmaları itibariyle ayrışmaya ve koparılmaya, ötekileştirilmeye müsaittir. Yüzyıllardır dayatılan ve 20. yüzyılda Balkanlarda, 21. yüzyılda BOP ile Ortadoğu’da ve Türkiye’de yapılmak istenen bölme politikası da objektif ulus değerlerindeki farklılığın ön plana çıkarılması ve böylece bu objektif değerleri taşıyan kümelerin ayrıştırılması esasına dayanmaktadır.

Örneğin Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşlarımız ortak köken unsuru ile; Irak’ta Şiiler, Suniler ve Kürtler ortak ırk unsuru ile parçalama çabaları sürmektedir. Ve nitekim Balkanlarda ortak din unsuru yüzünden yüz binlerce insan ölmüş, bu parçalama planı başarıya ulaştırılmıştır.

Şimdi karşı karşıya kaldığımız tehlike, birçok açıdan farklılaşmaya müsait olan ve bu sebeple Atatürk tarafından subjektif değerlere yaslanan ülkemin parçalanma çabasından ibarettir.

Çok yakında Sunni – Alevi çatışması gibi yapay ayrılıklar da korkarım ki bizi beklemektedir.

Peki çözüm nedir? Çözüm 3 başlık altında toplanabilir:

1- Kemalist ulusalcılığa ve milliyetçiliğe sahip çıkarak, bunların dejenerasyonunu önlemek

2- Bütün vatandaşları ayrım gözetmeksizin aynı görmek, yabancılamamak

3- Türk-İslam sentezi gibi ideolojilerden uzak durarak ve çok kültürlülük stratejisini izleyerek subjektif ulus değerlerini pekiştirmek

Bu vatan için, ama sırf bu “vatan” için canını verenler, sizi bir yerlerden izliyor. Malatya’daki olaylar bir daha yaşanmasın diye bu vatanı emanet alan siz gençlere güvenmek istiyor.

Saygılarımla…


Yazımda detaylı anlatamadığım, açıklayamadığım noktalar çokça oldu. Bu yazının açıklamalarından bile 4-5 yazı çıkabilir aslında. Kusuruma bakmayınız, benden şimdilik bu kadar olsun.

15 yorum:

Tugc dedi ki...

Bence Malatya'da olanlar gibi daha bir dolu olay olacak. Cunku bunlari boyle dusunen insanlar az. Sadece gunluk protestolarla hayatini surduren insanlar var. Ben 1 kez protesto ettim, 1 aylik gorevimi tamamladim dusuncecileri..

Emir Bey dedi ki...

elinize sağlık,
fikirlerimiz benzeşiyor ve bu tip yazılar yazarken insan zihninin hızına bir türlü yetişemiyor haliyle eksik noktalar oluyor ama odluğu kadarı da yeter.

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Tuğçe,
Haklısın. Bu bir zihniyet değişimini gerektirir. Ama malesef şu an içinde bulunduğumuz gemi yine karanlık sulara doğru gidiyoruz. Cumhuriyet ile başlayan aydınlanma, tersine çevriliyor.

Emir Bey,
Hakikaten öyle "şunu da söylemem lazım, bunu da yazmam lazım" derken...
Benden bu kadar şimdilik :)

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Ayrıca bu vesile ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlarım.

tılsım dedi ki...

İçten içe parçalanıyoruz.Aynı ülkede aynı değerlerle yaşadığımızı, hepimizin türk olduğunu unutuyoruz.Bu tür olayları daha çok yaşayacağız.Çünkü hafızamız çok zayıf.Bir köşe yazarının dediği gibi balık hafızasına sahibiz.Herşeyi unutuyoruz.Tepkimizi koruyamıyoruz.

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Tılsım,
Bu insanları yetiştirenler ve barındıranlar kadar bizler de suçluyuz aslında. Üzerimize düşeni ne kadar yapıyoruz?

Adsız dedi ki...

blog dünyasında 'farklı düşünceler' görmek beni mutlu ediyor, sizde onlardan biri olduğunuz için -en azından 'anlamak adına'- takip ediyorum;

siz 'laiklik'e vurgu yapmışsınız, ardından anlayamadığım bir şekilde de laisizm'den bahs etmişsiniz, neyse

sizce bu cinayetlerin ardında; ''vatan elden gidiyor, ulus devlet parcalanacak, din elden gidiyor'' paranoyalarıyla insanları korkutarak çıkar amaçlı kullanmak isteyen 'bazı' ulusalcılar yok mu? isteyerek ya da istemeyerek bunu yapıyorlar, koca koca adamlar bu paranoyalara gerçekten inanıp, basın araçılığyla 'günde 5 vakit' çığırtganlık yaparsa, toplumun 'eğitimsiz' gençleride şüphesiz bundan etkilenir..

bu aslında uzunca bir süreç, Cumhuriyet gazetesi bombalarınıyor, bu hadise tam dindarların üstüne yıkılacakken bir bakıyoruz bombalar 'ordu malı', sonra cumhuriyet gazetesi olayı öyle bir örtüyor ki akıllara zarar, ardından danıştay saldırısı ama bakıyoruz ki ardında ulusalcı çeteler var, sonra hrank dink hadisesi ve malatya..

aslında herşey çok açık..

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Sayın Uçan,
Laisizm, laikliğin kuram olarak terimsel adıdır. Alaka derken neyi kast ettiniz acaba?
Diğer yazdıklarınız ise çok dayanaksız. Cumhuriyet'e atılan bombalardan bahsiniz, bana "dinci" olduğunuzu gösteriyor. Zira ordu ve Cumhuriyet ilişkisine girmiyorum.
Danıştay saldırısının arkasından nasıl ulusalcılar çıkabilir? Bu söylediğinize kargalar güler...
Kötü niyetli olan herkes "Ulusalcıların çıkarı..." falan diyor. Ne çıkarı allah aşkına? Ortada ulusalcı bir rant var da haberimiz mi yok? AKP, Cumhuriyet tarihinin en büyük soygununu yapıyor, en büyük çıkarını sağlıyor, sen neden bahsediyorsun efendi?
Bu eğitimsiz gençleri abuk subuk dolduran Fettullah başta olmak üzere cemaatlerin Huzur Muzur bilmem ne yurtları suçsuz, tehlikeye dikkat çeken bizler suçluyuz tabi, özür dileriz sizden. Kusurumuza bakmayın!
Son olarak: Ulusalcılık, bir taraf değildir. Nasıl ki herpimiz milliyetçi olmak durumundaysak (Atatürk ilkeleri gereği), nasıl ki hepimiz sosyal devletçi olmak durumundaysak, laik olmak durumundaysak (Bütün bunlar Anayasal değerlerdir, bunlara karşı çıkmak devlete karşı çıkmaktır, anarşidir, ileri aşaması terördür) ulusalcı da olmak zorundayız.
Sadece kendi düşünce dünyanıza kapanan bir yapı içinde görüyorum sizi. Bir benim yazımdaki geniş bakış açısı ve konjonktüre bakınız, bir de sizin yazdıklarınıza.
Allah aşkına farkı görebiliyor musunuz?
Saygılarımla...

(Yorumlarda tartışma olmayacak dedim ama tutamadım kendimi :) Ama bu yorumumla nokta koyuyorum. Noktanın üstüne virgül çekmeyiniz rica ederim.)

Adsız dedi ki...

Atatürk'ün ulus anlayışı nedir sorusuna cevap bulmak bence meselenin temel noktası.Genel Atatürkçü yaklaşımda, Atatürkçü milliyetçilik anlayışı etnik ve dini temele dayanmaktan ziyade bir ülkü ve toprak birliği çerçevesinde değerlendirilir.

Ancak yıllar boyu Atatürkçülük adına yapılan yanlış şeyler ve cumhuriyetin ilk dönemlerindeki uygulamalar, o devri anlamadan eleştiren görüşler bir kafa karışıklığı yaratıyor.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde kimliğini dini temelde tanımlayan bir topluluktan bir ulus yaratmak amacıyla geçiş yaşandığı için bugün kafatasçı ve yanlış olarak gözükebilecek uygulamlar olmuştur.Sürekli olarak Türk olmanın büyüklüğünden ve şanından dem vurulmuştur(Atatürk'ün bu topraklarda yaşayan herkesi Türk kimliği altında toplaması gibi,).Bu hareketler günümüz zamanıyla incelendiğinde tutarlı ve yapılması gereken davranışlardır.Ancak bu tür biz zihniyet günümüze taşınamaz.Yada 12 eylül Atatürkçülüğü sürdülemez.

Artık sağlamlaşmış bir cumhuriyet üzerinde olduğumuzu hatırlayarak gerçekçi bir "vatandaşlık" anlayışını oturtmak zorundayız.Bu ülkenin ulusu yada vatandaşları bir toprak kardeşliği üzerine birlikte yaşıyor.Yani bizi tanımlayan şey bu topraklar üzerinde yaşamamızdır.Diğer ayrımlar sadece emperyalizmin değirmenine su taşır.

A.Hilal Çetin

Adsız dedi ki...

niyetim sığ polemiklere girmek değil, ama ulusalcılığı sorgulanamaz bir 'tabu' helinde göstermeniz beni güldürdü,

Atatürk'ün bir sözü var, net hatırlamıyorum ama mealen şöyle ''ben size hiç bir ideoloji, tabulaşmış düşünce bırakmadım, ben size bilimi bıraktım''

bilim ise 'herşeyi' sorgular, sizin o 'sorgulanamaz gerçek' dediğiniz şeyleri bile..

bunlar öyle tabular ki, kendinizi 'arzın merkezinde' hissetmenize neden olmuş sanırım, kendi doğrularınız net çizmişsiniz, bunun haricinde ki fikirler ise size 'tehlike' arz ediyor olmalı,

Atatürk bir ideoloji ve tabu bırakmadığını söylerken sizin tabulaştırdığınız bu 'ulusalcılık' ı Atatürkcülük kisvesiyle vermeniz de anlamsız..

bir de şu isimleri bir araştırmanızı öneririm, ''kelam kerinçsiz''

saygılarımla..

Yeditepe İstanbul dedi ki...

Önce ismini öğrenseydiniz bari :) Kelam değil o, Kemal :D Kelam, söz söylemek anlamına gelir.
Kemalizmin en sevdiğim özelliği dinamik bir düşünce sistemi olmasıdır. Ama global anlamda tartışılabilen kavramları, Anayasamız ile karıştırmamak gerekir. Hiçbir Türk gencinin, devletinden feragat etme hakkı yoktur, olamaz!!!
Yazdıklarınızın neredeyse hiçbiri yazımla ilgili değil. Ucundan kenarından tutturmaya çalışsanız da.
Bu da son nokta.

GunO dedi ki...

"Bir ülke üzerinde yaşayan insanları bir arada tutan şey nedir?"
Sahiplenmedir...
Çözüm önerileriniz. Günümüz şartlarından oldukça uzak ve Tanzimat fermanını anımsatıyor..
Bugünlerde olan olayların arkasında karmaşık güçlerin olduğuna 'artık' inanmıyorum. 'Filistin İntifası' gibi tamamen toplumsal buhranın sonucu olarak ortaya çıkan, Münferit olaylar. Bu olayların devamı da olucak gibi. hatta hedefler bile belli. Basın yolu ile de hedefler sürekli güncelleniyor...
'Kümelenme' olarak bahsettiğiniz, örüntülenme her zaman olucaktır. İnsan doğasının bir sonucudur.

Esas olan: sorun bireylerde değil..
Olayları münferit kabul etsek dahi. Olayların organizasyonu bir hücre yapılanmasına işaret ediyor. Hücreler, genellikle 'toplum duyarlılığı'nı etkileyecek eylemler yapar. Bu nedenle gündemi çok yakın takip ederler. Türkiye de basın, kamuoyu oluşturabilme gücünün, yan etkilerini yaşıyor.

Ne yazık ki hala, basınla güdülen, gençlerimiz war...

Murat Artan dedi ki...

malatya olaylarını duyduğum zaman utandım,çok utandım hem de.bir kaç kendini bilmezin hatası hepimize mal oluyor,çok üzücü bir durum bu.benim için milliyetçilik bir ırkı üstün tutmak değil,bir ulusu bütün unsurlarıyla bir tutmaktır.atatürk milliyetçiliği de bunu öngörmüyor mu zaten,ama bugün kendini bilmez insanlar bunu ne şekle soktular.
sonuna kadar bu milletin aydınlanması için çaba göstereceğim,bugün insanlarımız koyun diye tabir edeceğimiz şekle bürünmüş,nerede pohpohlayan biri varsa onun peşi sıra gitmeye devam ediyorlar,halbuki araştıran,sorgulayan,eğriyi de doğruyu da kabul eden bir zihniyet olsak... bu da ilimden geçiyor,yani ilimin tarifini yapmış oluyoruz.atatürkçülük temelinde yatan da bu işte ama insanlar bunu anlamak istemiyor.gerçekçiliğin ve pragmatizmin savunucusu bir millet olsaydık...ama bunun için elimden geleni ömrüm boyunca yapacağım,kalbim bunun için büyük bir şevkle çarpıyor.
umarım ki kazananlar bizler oluruz,bu millet olur,ilim olur,hoşgörü olur.

Adsız dedi ki...

malatya malatya bulunmaz eşin :)))

Yeditepe İstanbul dedi ki...

İvriz ve Umar,
Teşekkürler yorumlarınız için...
=)